Bilen insan ile bilmeyen insan arasındaki bu ikilemden hep bahsedilir. Kişinin bilinç düzeyi arttıkça kendine olan güveni sarsılmaya cehalet artıkça da ilginç bir şekilde güveni artmaya başlar.
İnsan öğrendikçe kendisi ne kadar çok şey bilse de aslında evren karşısında o kadar küçük olduğunu görür. Bundan dolayı doğal olarak haddini bilmeye çalışır. Bu haddini bilme-anlamaya çalışma ilk başlarda yetersizlik korkusuyla birlikte özgüven eksikliğini getirecektir. Ama yola devam edildikçe kişi kendinden emin olmaya başlayacaktır.
Bilmeyen insandaki güven, sahte bir güven duygusudur. Kısa vadede kazandırır, uzun vadede kaybettirir. Bilen insanda ise zamanla gerçek özgüvene evrilecektir. Kısa vadede tökezler ama geri kalanında hep kazanır!
Cahil olan kasesindeki suyu bilir. Onun haddi odur. Ama bilen insan kasesindeki suyu bildiği gibi karşısındaki okyanusu görür. Dilediğinde kasesindeki suyu içer ve boşalan kasesini okyanustan doldurur.
Cahil insan cehalet çölünde gezer. O çöl onun için vahadır! Çünkü dünyası o kadardır. Cahilin mükafatı budur!
Hakikat yolcusu ise çölü de görür, denizi de! Cahil olan hakikat bahçesine giremez. Oraya ancak bilen insan girer.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder